-
1 üstüne atmak
возводи́ть обвине́ние, обвиня́ть кого -
2 üstüne atmak
v. ascribe -
3 üstüne atmak
to lay the blame on -
4 bacak bacak üstüne atmak
v. cross one's legs -
5 suçu üstüne atmak
v. put the blame on smb. -
6 ayak ayak üstüne atmak
to cross one's legs -
7 bacak bacak üstüne atmak
to cross one's legs -
8 atmak
atmak <- ar> v/t werfen; schießen; wegwerfen; jemanden hinauswerfen; verbannen; fam flunkern; Besprechung usw verschieben -e auf A; Brief einwerfen; Brücke usw sprengen; Fremdkörper ausscheiden; Mängel beheben, beseitigen; Kugel stoßen; Pfeil abschießen; tun, geben (-e in A, Salz usw); Satellit starten, abschießen; Farbe verschießen, verbleichen; Naht, Marmor usw platzen;b-ne dayak atmak jemanden verprügeln;hapse atmak ins Gefängnis werfen;-in rengi atmak Person erblassen; Sachen verblassen;(havaya) silah atmak einen Schuss (in die Luft) abgeben;b-ni sokağa atmak jemanden auf die Straße setzen;bş-i sokağa atmak etwas zum Fenster hinauswerfen;şafak atıyor der Tag bricht an;b-nde şafak atmak es mit der Angst zu tun bekommen;bş-e tarih atmak das Datum auf etwas setzen;-in tohumunu atmak den Keim legen zu;bş-i b-nin üstüne atmak jemandem etwas zuschieben;atma Recep, din kardeşiyiz scherzh wer’s glaubt, wird selig! -
9 üstüne
1) ( üzerine) überbir şey \üstüne konuşmak über etw sprechen2) auf, drauf\üstüne çekmek auf sich beziehen\üstüne koymak drauflegen, zuzahlenbirinin \üstüne yürümek auf jdn losgehenşarabın \üstüne bira içilmez Bier auf Wein trinkt man nicht3) ( hesabına) auf die Rechnung (-in von)içkiler benim üstüme! die Getränke gehen auf mich!4) ayak ayak \üstüne atmak die Beine übereinanderschlagen5) baş \üstüne! zu Befehl!6) maaşının \üstüne bir de kiradan geliri var außer dem Gehalt hat er noch Mieteinnahmen -
10 düğüm üstüne düğüm atmak
-
11 düğüm üstüne düğüm vurmak
= düğüm üstüne düğüm atmak скопидо́мничать, держа́ть де́ньги в кубы́шке -
12 üst
1.1) ве́рхняя часть, верх (чего-л.)üste — наве́рх, вверх
üstte — наверху́
üstten — а) све́рху; б) пове́рхностно, неглубоко́
evin üstü — верх / ве́рхняя часть до́ма
2) пове́рхностьmasanın üstü toz içinde — на столе́ пыль
toprağın / yerin üstü — пове́рхность земли́
3) оде́ждаüstünü değiştirmek — поменя́ть оде́жду, переоде́ться
üstü pek kirli — он о́чень гря́зный, он в о́чень гря́зной оде́жде
4) разг. ста́рший по слу́жбе, нача́льникüstler — нача́льство, верхи́
5) изли́шек, оста́ток; сда́чаüstü kalsın — сда́чи не на́до
2.yüz liranın üstünü verebilir misiniz? — вы мо́жете дать сда́чу со ста лир?
1) ве́рхнийpınarın üst yanında — в верхо́вьях родника́, у исто́ков родника́
2) ста́рший (по званию, должности, служебному положению)üst komutanlar — воен. ста́рший нача́льствующий соста́в, ста́рший комсоста́в
3.üst makam — вы́сшая власть, вы́сшее нача́льство
в функции служ. имениAhmet artık kırk üstünde olmalı — Ахме́ду, должно́ быть, бо́лее сорока́ [лет]
üstümde para yok — при мне нет де́нег, у меня́ с собо́й де́нег нет
çay üstüne çay içmek — пить чай ча́шку за ча́шкой
tel üstüne tel çekmek — посыла́ть одну́ телегра́мму за друго́й; по по́воду чего, о чём
bu şey üstüne bilgi vermek — дава́ть све́дения / информа́цию о чём
üstü — (в сочетании со словами, обозначающими время) под, к, о́коло
akşam üstü — под ве́чер, к ве́черу
bayram üstü — под пра́здники
yemek üstü — к обе́ду
- üstünden••- üstüne almaküstündeki üstünde, başındaki başında — погов. в чем мать родила́, без оде́жды
- üstünden atmak
- üstüne atmak
- üst başı
- köyün üst başındaki pınar yerine çıktılar
- üstüne basmak
- üstü başı dökülmek
- üstüne başına etmek
- üstüne bir bardak soğuk su içmek
- üstüne bir iki güneş doğmak
- üstüne çekmek
- üstüne çevirmek
- üst çıkmak
- üst gelmek
- üste çıkmak
- üstünde dökülmek
- üstünde durmak
- üstüne düşmek
- üstüne evlenmek
- üstüne fenalık gelmek
- üstüne geçirmek
- üstünden geçmek
- üstüne gelmek
- üstüne gitmek
- üstünü görmek
- üstüne gül koklamamak
- üstüne güneş doğmamak
- üstünde hakkı olmak
- üstünde kalmak
- üstüne kalmak
- üstüne kapanmak
- üstüne koymak
- üstüne kuş kondurmamak
- üstüne olmuyor
- üstüne oturmak
- üstüne ölü toprağı serpilmiş gibi
- üstüne perde çekmek
- üst perdeden konuşmak
- üstüne sevmek
- üstüne titremek
- üstüne toz kondurmamak
- üstüne tuz biber ekmek
- üstüne üstüne gitmek
- üstüne varmak
- üstüne yaptırmak
- üstüne yatmak
- üstüne yıkmak / yıkılmak
- üstüne yok
- üstüne yormak
- üstüne yüklenmek
- üstüne yürümek
- üstüne / üstünüze afiyet!
- üstüne / üstünüze iyilik sağlık!
- üstüne / üstünüze sağlık ve şıfalar! -
13 сваливать
несов.; сов. - свали́ть1) devirmek, yıkmak, sermekве́тром свали́ло два де́рева — rüzgar iki ağaç devirdi
они́ свали́ли не́сколько дубо́в — birkaç meşe devirdiler
он одни́м уда́ром свали́л проти́вника на́земь / с ног — bir yumrukta hasmını yere yıktı / serdi
2) atmakсвали́ть у́голь с платфо́рмы — açık vagondaki kömürleri yere atmak
3) разг. ( о болезни) yatağa düşürmek / sermekгрипп свали́л мно́гих из них — grip birçoğunu yatağa serdi
4) разг. yüklemek, (üstüne) atmakсва́ливать вину́ друг на дру́га — suçu birbirinin üstüne atmak
он свали́л все свои́ дела́ на меня́ — bütün işlerini bana yükledi
5) yığmakсва́ливать что-л. в ку́чу — (üst üste) yığmak
ве́щи сва́лены во дворе́ — eşyalar avluda yığılı duruyor
-
14 валить
devirmek,yıkmak; yığmak; akın etmek* * *I несов.; сов. - свали́ть1) сов. тж. повали́ть devirmek, (yere) yıkmakбу́ря вали́ла деревья — fırtına ağaçları deviriyordu
ве́тер (тут же) вали́л с ног — rüzgar insanı yere yuvarlatıyordu
2) разг. yığmak; yere atmakсвали́ть ве́щи в у́гол — eşyayı bir köşeye yığmak
3) перен., разг. (üstüne) atmakIIвали́ть вину́ на друго́го — suçu başkasının üstüne atmak
1) разг. akın etmek2) в соч.вали́т дым — buram buram duman çıkıyor
вали́т снег — buram buram kar yağıyor; kuşbaşı kuşbaşı / lapa lapa kar yağıyor
••наро́д вало́м вали́т на стадио́н — halk akın akın stada gidiyor
-
15 überschlagen
überschlagen*1. irrI vt1) ( auslassen) es geçmek2) ( schätzen) tahmin etmek, kestirmek, yaklaşık olarak hesap etmekII vrsich \überschlagen1) ( Fahrzeug) devrilmek, takla atmak;ihre Stimme überschlug sich sesi birdenbire tizleşti2) ( Ereignisse) birbirini kovalamak2. irr1) ( Funken) sıçramak2) ( übergehen) geçmek (in -e);seine Stimme schlägt über sesi çatallanıyorII vtdie Beine \überschlagen ayak ayak üstüne atmak;mit überschlagenen Beinen im Sessel sitzen ayak ayak üstüne atmış vaziyette koltukta oturmak -
16 Bein
Bein <-(e) s, -e> [baın] nt1) ( Körperteil) bacak;die \Beine übereinanderschlagen ayak ayak üstüne atmak;er stellt ihm ein \Bein (a. fig) ayağına çelme takıyor, ona çelme takıyor [o atıyor];jdm \Beine machen ( fig) o ( fam) ( jdn fortjagen) birini kov(ala) mak; ( jdn antreiben) birinin iki ayağını bir pabuca sokmak;er ist schon wieder auf den \Beinen ( fam) tekrar ayağa kalktı bile;immer wieder auf die \Beine fallen ( fig) hep dört ayağının üstüne düşmek;mit dem linken \Bein zuerst aufgestanden sein ( fam) ters [o sol] tarafından kalkmış olmak;Lügen haben kurze \Beine ( prov) yalancının mumu yatsıya kadar yanar2) (Tisch\Bein, Stuhl\Bein) ayak -
17 ayak
нога́ (ж) но́жка (ж) стопа́ (ж)* * *озвонч. -ğı1) нога́, но́ги; ла́па ( животного) ла́пка ( насекомого)ayak ayak üstüne atmak — положи́ть но́гу на́ ногу
ayağını çıkarmak — разува́ться, снять о́бувь
ayağını giymek — обува́ться, наде́ть о́бувь
ayağına [iyi] oturmak — прийти́сь по ноге / впо́ру
ayağı[nı] vurmak — натере́ть но́гу
arka ayak — за́дняя нога́
ön ayak — пере́дняя нога́
yalın ayak — босико́м
2) но́жка; подпо́рка, опо́ра, сто́йка, сва́я3) прито́к реки́4) водоотво́дный кана́л; рука́в, свя́зыва́ющий два водоёма5) шагayak sesi — зву́ки шагов
ayak uydurmak / değiştirmek — идти́ в но́гу, взять но́гу
6) ступе́нькаotuz ayak merdiven — ле́стница в три́дцать ступе́нек
7) уст. фут, каде́м (мера длины, = 30,5 см)8) ри́фма ( в фольклоре)••ayağı kayana yol gösteren çok olur — посл. когда́ челове́к упадёт, тогда́ ему́ начина́ют пока́зывать доро́гу, по кото́рой он до́лжен был идти́; вся́кая по́мощь нужна́ во́время
ayağına sıcak su mu, soğuk su mu dökelim? — погов. что ска́жешь - тебя́ казни́ть или поми́ловать? (говорится человеку, который редко заходит)
ayağının bastığı yerde ot bitmiyor — погов. у него́ под нога́ми земля́ гори́т
ayağını yorganına göre uzatmak — погов. по одёжке протя́гивай но́жки
- ayakta- ayaktan
- ayağını alamamak
- ayağı alışmak
- ayağının altına almak
- ayaklar altına almak
- ayağının altına karpuz kabuğu koymak
- ayağının altında
- ayak altında dolaşmak
- ayakların altında dolaşmak
- ayak atmak
- ayak atmamak
- ayak bağı
- ayağının bağını çözmek
- ayağını bağlamak
- ayağına bağ vurmak
- ayak basmak
- ayak basmamak
- ayağına çabuk
- ayağına çağırmak
- ayağını çekmek
- ayağını denk almak
- ayağını denk basmak
- ayak diremek
- ayak divanı
- ayağına dolaşmak
- ayağına dolanmak
- ayağı düşmek
- ayağına düşmek
- ayağı düze basmak
- ayağına geçirmek
- ayağına gelmek
- ayakları geri geri gitmek
- ayağına getirmek
- ayağına gitmek
- ayağı ile gelmek
- kendi ayak ile gelmek
- ayağına ip takmak
- ayak işi
- ayağına kadar gelmek
- ayağa kaldırmak
- ayağa kalkmak
- ayağına kapanmak
- ayağına iniyor
- ayaklarına kara su iniyor
- ayağını kaydırmak
- ayağını kesmek
- ayak kirası
- ayağının pabucunu başına giymek
- ayağının pabuçu olamamak
- ayağına sıkı
- ayağı suya ermek
- ayak sürtmek
- ayağı şaşmak
- ayağına taş değmek
- ayağı taşa dokunmak
- ayağının tozuyla
- ayağının tozu üstünde
- ayakta tutmak
- ayaklarının ucuna basarak
- ayağı uğurlu
- ayağı üzenğide
- ayağı yere değmemek
- ayakları yere değmemek
- ayağı yerden kesilmek
- bir ayağı çukurda
- bir ayağı öbür dünyada -
18 ayak
ayak <- ğı> Fuß m; Tier Pfote f, Huf m; Gestell n, Ständer m; Pfeiler m einer Brücke; Bein n; Maß Fuß (30,5cm); Tempo n, Gangart f; Flussarm m, Zustrom m; Abfluss m (eines Sees); Reim m; Abschnitt m (eines Rennens);ayak altında kalmak zertrampelt werden;ayak atmak ausschreiten; betreten (-e A);ayak ayak üstüne atmak die Beine übereinander schlagen;ayak bağı fig Klotz m am Bein;ayak basmak allg betreten (-e A); bei seiner Meinung bleiben;ayak değiştirmek den Tritt wechseln;ayak diremek hartnäckig sein;ayak işi Besorgungen f (eines Laufburschen usw);ayak tedavisi ambulante Behandlung;ayak uydurmak Tritt fassen; sich anpassen (-e D);ayağa düşmek herunterkommen;-i ayağa kaldırmak jemanden auf die Beine bringen; fig aufrütteln; aufwiegeln;-in -e ayağı alışmak einen Ort usw regelmäßig aufsuchen;ayağı bağlı gebunden, verheiratet;(kendi) ayağıyla gelmek aus eigenem Antrieb kommen;-in ayağına düşmek jemandem zu Füßen fallen;-in ayağına ip takmak jemanden in Misskredit bringen;-in ayağına kadar gelmek sich zu jemandem bequemen;-in ayağına gelmek fig jemandem in den Schoß fallen;-in ayağını çelmek jemandem ein Bein stellen (a fig);-den ayağını kesmek keinen Fuß mehr setzen (in A); jemanden abwimmeln;ayağını çabuk tutmak schnell machen;ayakta auf den Beinen; im Stehen; MED ambulant;ayakta durmak (auf den Beinen) stehen;ayakta kalmak keinen Sitzplatz bekommen;ayakta tedavi MED ambulante Behandlung;ayağı uğurlu Glücksbringer m (Person) -
19 knallen
-
20 ayak
"1. foot. 2. leg. 3. base, pedestal, footing. 4. treadle (of a sewing machine). 5. shaft (of a loom). 6. tributary. 7. outlet (of a lake). 8. step (in stairs). 9. gait, pace. 10. folk poetry rhyme; rhyme word. 11. foot (measure). 12. intersection between two lines or between a line and a plane. -ta 1. standing, on one´s feet. 2. excited, aroused. 3. med. ambulatory. -tan (satış) (selling meat) on the hoof (as opposed to butchered meat). -ını alamamak 1. /dan/ to be unable to refrain (from). 2. to be unable to use one´s feet (because of pains or because they have gone asleep). -ı alışmak /a/ to make a habit of going to. -ını altına almak to sit on one´s leg. -ının altına almak /ı/ 1. to beat, give a beating (to), thrash. 2. to ignore, transgress, violate. 3. to push aside (something useful). -lar altına almak /ı/ to trample on, disregard. -ının altına karpuz kabuğu koymak /ın/ to scheme to get (someone) fired. -ının altında olmak (for a view) to be spread out beneath one. -ının/-larının altını öpeyim. colloq. For God´s sake. - atmak 1. /a/ to go (to) for the first time. 2. to take a step. - atmamak /a/ not to go to; to stay away from. - ayak üstüne atmak to cross one´s legs. - bağı 1. impediment, hindrance, hobble, fetter. 2. person who creates an obligation and responsibility. -ının bağını çözmek /ın/ 1. to divorce (one´s wife). 2. to free (someone) to act. -ına bağ olmak /ın/ to hinder (one). -ına bağ vurmak/-ını bağlamak /ın/ to hinder. - basmak /a/ 1. to arrive (at), enter. 2. to begin, enter, start (a job). - basmamak /a/ not to go to; to stay away from. -lar baş, başlar ayak oldu. colloq. The first have become last, the last first./The social order is reversed and upstarts are in charge. - bileği 1. ankle. 2. anat. tarsus. -ları birbirine dolaşmak to stumble over one´s own feet. -ına çabuk quick, quick to come and go. -ını çabuk tutmak to hurry, walk quickly. -ına çağırmak /ı/ to call (someone) into one´s presence. -ını çekmek /dan/ to stop going to (a place). -ına çelme takmak /ın/ 1. to trip up. 2. to prevent (another´s) success. -ını çıkarmak to take off one´s shoes. - değiştirmek to get into step by changing one´s foot (in marching). -ını denk/tetik almak to be on one´s guard. -ını denk basmak to be careful, be wary. - diremek to insist, put one´s foot down. -ına dolanmak/dolaşmak 1. to crowd around and create confusion. 2. /ın/ to obstruct. 3. to boomerang, recoil on oneself. -ı dolaşmak 1. to trip over one´s own feet. 2. to get flustered and do something wrong. -ları dolaşmak to trip on one´s feet, get one´s feet tangled up. -ında donu yok, fesleğen ister/takar başına. colloq. She likes to show off regardless of her poverty. -ta duramama astasia. -ta durmak to stand, remain standing. -a düşmek to have outsiders meddling in (a matter). -ı düşmek /a/ to drop in on (a place, a house), visit while passing by. -ına düşmek /ın/ to beg, implore. -ı düze basmak to get over the hard part of something. -a fırlamak to jump to one´s feet. - freni foot brake. -ına geçirmek /ı/ to pull on (one´s trousers). -ına (kadar) gelmek /ın/ 1. to make (someone) a personal visit (as an act of deference). 2. (for any desired thing) to come to (one) by itself. -ları geri geri gitmek to go reluctantly, drag one´s feet. -ına getirmek /ı/ to have (something or someone) brought to one. -ına gitmek /ın/ to make (someone) a personal visit (as an act of deference). -ını giymek to put on one´s shoes. (kendi) -ı ile gelmek 1. to come on one´s own initiative. 2. to fall into one´s lap. -ına ip takmak /ın/ to backbite. - işi errands and small deeds. - izi footprint. -a kaldırmak /ı/ 1. to upset, excite (a group). 2. to incite, stir up (a group) to rebellion. -a kalkmak 1. to stand up, get up, rise to one´s feet. 2. to recover and get out of bed. 3. to get excited, be aroused. -ta kalmak 1. to be left without a seat. 2. to remain standing; to have lasted. -ına/-larına kara su/ sular inme
См. также в других словарях:
üstüne atmak — (birinin) bir suçu birine yüklemek … Çağatay Osmanlı Sözlük
bacak bacak üstüne atmak — bir bacağını ötekinin üstüne koyarak oturmak Motor şimdi karanlık suları yara yara ilerlerken sarışın kadın bacak bacak üstüne atmış, sigara içiyor. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayak ayak üstüne atmak — otururken bir bacağını ötekinin üstüne almak Arkasını dönerek sandalyesini muavinin tarafına çevirdi ve ayak ayak üstüne attı. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
düğmük atmak — düğümlemek Bazı aileler resmî nikâh yanında bir de imam nikâhı kıyıveriyorlarmış. Bunu da bir paketin kınnapla bağlandıktan sonra düğmük üstüne düğmük atılmasına benzetiyorlar. Ç. Altan … Çağatay Osmanlı Sözlük
düğüm üstüne düğüm vurmak (atmak) — parasını pintilik ederek saklamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kaklamak — üstüne atmak … Beypazari ağzindan sözcükler
üst — is. 1) Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk, alt karşıtı Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor. H. E. Adıvar 2) Bir şeyin görülen yanı, yüzü Bu sefer taşın üstünden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayak — is., ğı, anat. 1) Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü 2) Bacak 3) Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var. 4) Vücudun… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bacak — is., ğı, anat. 1) Vücudun kasıktan tabana kadar olan bölümü Yorgun vücudunu zahmetle taşıyan ince bacakları üstünde doğruldu. P. Safa 2) anat. Hayvanlarda yürümeye veya atlamaya yarayan organ 3) Bazı şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüklemek — i, e 1) Bir yere, taşınması için belli ağırlıkta eşya veya araç gereç koymak 2) Bir bilgisayar, disket vb.ne gerekli bilgileri aktarmak 3) mec. Bir yükümlülük altına sokmak, sorumlu tutmak Çocuğun bakımını ona yüklediler. 4) mec. Bir suçu birinin … Çağatay Osmanlı Sözlük
can — is., Far. cān 1) İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık 2) Yaşama, hayat Bir kedi yavrusunu kurtarmak için ipe sarılıp kuyuya iner, canımı tehlikeye koyardım. R. N. Güntekin 3) Güç, dirilik Her şeyde… … Çağatay Osmanlı Sözlük